1 Meşrutiyet Ile 2 Meşrutiyet Arasındaki Farklar Nelerdir ?

Emre

New member
1. Meşrutiyet ile 2. Meşrutiyet Arasındaki Farklar

Osmanlı İmparatorluğu’nda, Meşrutiyet dönemi iki farklı aşamadan oluşmaktadır: Birinci Meşrutiyet (1876) ve İkinci Meşrutiyet (1908). Bu iki dönemin birçok benzer yanı bulunsa da, temel anlamda farklılıklar göstermektedir. Birinci Meşrutiyet, daha çok padişahın mutlak yönetimi ile sınırlı bir anayasa denemesi olarak değerlendirilirken, İkinci Meşrutiyet, halkın daha fazla söz hakkı elde ettiği, meşrutiyetin gerçek anlamda işlerlik kazandığı bir dönemi simgeler. Bu makalede, her iki meşrutiyetin ana hatlarıyla karşılaştırılması, aralarındaki temel farkların incelenmesi ve her bir dönemin Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihinde oynadığı roller detaylı bir şekilde ele alınacaktır.

1. Meşrutiyetin İlanı ve Anayasası

Birinci Meşrutiyet, 23 Aralık 1876'da II. Abdülhamid'in tahta çıkmasının hemen ardından ilan edilmiştir. Bu dönemde ilan edilen anayasa, Kanun-i Esasi olarak bilinir ve Osmanlı tarihinde ilk defa padişahın mutlak yetkilerini kısıtlayan bir belge olarak ortaya çıkmıştır. Ancak, bu anayasa gerçek anlamda halkın egemenliğini sağlayacak bir araç olmamış, padişahın hala büyük oranda mutlak yetkileri devam etmiştir. II. Abdülhamid, anayasa ve meclisi birer gösteriş aracı olarak kullanmış ve nihayetinde 1878’de meclisi feshederek anayasal yönetimi askıya almıştır.

İkinci Meşrutiyet ise, 1908'de İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin başını çektiği bir hareketle ilan edilmiştir. İkinci Meşrutiyet, Kanun-i Esasi'nin yeniden yürürlüğe girmesiyle birlikte, anayasal düzenin daha gerçekçi bir şekilde işlemesini sağlamıştır. Bu dönemde, halkın katılımı daha fazla artmış, özellikle siyasi partiler ve basın özgürlüğü alanında önemli adımlar atılmıştır.

2. Padişahın Yetkileri ve Yönetim Biçimi

Birinci Meşrutiyet’te padişah, anayasa gereği meclisi açma ve kapama, yasama yetkilerini denetleme gibi önemli yetkilere sahipti. Ayrıca, hükümeti atama ve feshetme hakkı da bulunmaktaydı. Bu dönemde padişah, Anayasa'ya rağmen mutlakiyetçi bir yönetim anlayışını sürdürmeye devam etmiştir. II. Abdülhamid, 1878’de meclisi kapatıp, ülkeyi tek başına yönetmeye başlamış ve bu durum, padişahın anayasal yetkilerini ortadan kaldırmıştır.

İkinci Meşrutiyet’te ise padişahın yetkileri daha sınırlı hale gelmiştir. 1908 sonrası, anayasanın tam olarak işlediği ve padişahın sadece sembolik bir figür haline geldiği bir döneme girilmiştir. Halkın temsilcileri olan meclis üyelerinin seçilmesi ve hükümetin yönetim biçimi, daha demokratik bir yapıya kavuşmuştur. Bu dönemde, siyasi partiler ve halk, hükümetin işleyişinde daha fazla etkili olabilmişlerdir.

3. Meclisin Rolü ve Halk Katılımı

Birinci Meşrutiyet’te kurulan Meclis-i Mebusan, ancak sınırlı bir yetkiye sahipti. Meclis üyeleri, padişah tarafından seçilen ve meclisin çalışmalarına çok fazla müdahale eden bir yapıdaydı. Padişahın meclisi feshetmesi, halkın temsilinin işlevsiz hale gelmesine neden olmuştu. Bu nedenle, 1876’daki anayasa, pratikte halkın iradesine dayalı bir yönetim anlayışını ortaya koymamıştı.

İkinci Meşrutiyet ise, halkın daha fazla katılımını sağlamış, meclisin rolü gerçek anlamda güçlenmiştir. 1908’deki meclis seçimleri, halkın daha fazla sesini duyurmasına olanak tanımıştır. Özellikle, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin etkisiyle, meclis işlevsel hale gelmiş ve kararlar halkın seçtiği temsilciler aracılığıyla alınmaya başlanmıştır.

4. Sosyal ve Ekonomik Değişiklikler

Birinci Meşrutiyet’te, Osmanlı İmparatorluğu’nda herhangi bir köklü sosyal veya ekonomik reform gerçekleştirilmemiştir. II. Abdülhamid’in yönetiminde, eğitim ve hukuk alanlarında sınırlı reformlar olsa da, sosyal ve ekonomik yapıda büyük değişiklikler yaşanmamıştır. Padişahın, bu dönemde sosyal hareketlere karşı sert tutumu ve ekonomik bağımsızlık adına büyük adımlar atmaması, dönemin temelde statükocu bir yapıya sahip olmasına yol açmıştır.

İkinci Meşrutiyet’te ise, özellikle genç Osmanlılar ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin etkisiyle, toplumsal değişim hareketleri hız kazanmıştır. Eğitimde yenilikçi adımlar atılmış, kadınların toplumsal yaşamdaki yeri güçlenmeye başlamıştır. Ayrıca, ekonomide de sanayi ve ticaretin gelişmesine yönelik adımlar atılmıştır. Bu dönemde, modernleşme çabaları daha görünür hale gelmiş, Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı ile olan ilişkileri daha da yakınlaşmıştır.

5. İkinci Meşrutiyet’in Getirdiği Yenilikler ve Sonuçları

İkinci Meşrutiyet, yalnızca Osmanlı’daki siyasi yapıyı değiştirmekle kalmamış, aynı zamanda toplumsal yapının da evrilmesine neden olmuştur. Osmanlı’da, meşrutiyetin ilanı ile birlikte, halkın kendi yöneticilerini seçme hakkı ve temsil edilme hakkı daha fazla önem kazandı. Bu dönemde, basın özgürlüğü, siyasi partilerin ortaya çıkışı ve halkın söz sahibi olması, modern Türk devletinin temellerini atmıştı.

Sonuç olarak, birinci meşrutiyet ve ikinci meşrutiyet arasındaki temel farklar, yönetim biçimi, halkın katılımı, padişahın yetkileri ve toplumsal değişiklikler açısından belirginleşmektedir. Birinci Meşrutiyet, padişahın mutlak yetkilerini sınırlamayı hedefleyen ancak pratikte başarısız olmuş bir denemeyken, İkinci Meşrutiyet, halkın egemenliğini daha fazla tanımış ve meşrutiyetin gerçek anlamda işlerlik kazandığı bir dönemi simgelemiştir.

Sonuç

Birinci Meşrutiyet ile İkinci Meşrutiyet arasındaki farklar, Osmanlı İmparatorluğu’nun modernleşme sürecinde kritik bir dönemi yansıtmaktadır. İlk meşrutiyet, sadece bir anayasa ve padişahın yetkilerini sınırlama amacı taşırken, ikinci meşrutiyet, halkın katılımını daha fazla sağlayan, siyasi özgürlüklerin arttığı ve toplumsal yapının değişmeye başladığı bir dönemdir. Her iki meşrutiyet de Osmanlı’nın modernleşme sürecine önemli katkılarda bulunmuş, ancak gerçek anlamda halk egemenliği ve demokratik yapının güçlendiği dönem, İkinci Meşrutiyet olmuştur.