Varoluşçuluk temsilcileri kimlerdir ?

Irem

New member
[color=]Varoluşçuluk Temsilcileri Kimlerdir? Felsefenin En Dramlı Dizisine Hoş Geldiniz![/color]

Selam sevgili forumdaşlar,

Bugün biraz felsefe konuşalım diyorum ama korkmayın, öyle ağır akademik terimlerle değil.

Varoluşçuluğu, bir dizi gibi düşünelim: herkesin kendi derdi var, kimisi Tanrı’yı arıyor, kimisi anlamı, kimisi de sabah kahvesinin neden acı olduğunu sorguluyor.

Ben de bu başlıkta sizlerle birlikte, varoluşçuluğun “başrol oyuncularını” biraz mizahla, biraz empatiyle, biraz da erkeklerin stratejik planlama tutkusuyla harmanlayarak ele almak istiyorum.

Hazırsanız, felsefenin “en karizmatik ama depresif” tayfasına yakından bakalım!

---

[color=]1. Jean-Paul Sartre: “Varım, çünkü kahve bitmedi.”[/color]

Sartre, varoluşçuluğun belki de en tanınan yüzü. Eğer felsefe bir rock grubu olsaydı, o kesinlikle solist olurdu.

Onun meşhur sözü “Varoluş özden önce gelir” aslında “önce kendini bul, sonra rolünü seç” demekti.

Ama bunu öyle bir ciddiyetle söyledi ki, insanlar yıllarca “ben kimim?” diye aynaya bakarken kahvelerini soğuttular.

Sartre’ın hayat felsefesi şu: Tanrı yoksa, bizi yönlendiren kimse yoksa, o zaman sorumluluk tamamen bize ait.

Erkek forumdaşlar şimdi burada hemen stratejik düşünür: “Yani kendi kaderimi ben yazarım, güzel, peki bunun ROI’si ne?”

Kadın forumdaşlar ise empatiyle yaklaşır: “Yani kimse bizi tanımlamıyor, o zaman biz birbirimizi anlayarak var ediyoruz.”

İşte Sartre tam da bu dengeyi anlatıyor: özgürlük güzel, ama o kadar çok özgürsün ki ne yapacağını bilemiyorsun.

O yüzden Sartre’ı özetleyelim: Hayatın anlamını sen yazacaksın ama spoiler verme, herkes kendi bölümünü yaşasın!

---

[color=]2. Simone de Beauvoir: “Kadın doğulmaz, olunur… ama önce kahvaltı yapılır.”[/color]

Sartre’ın hem sevgilisi hem entelektüel yoldaşı olan Simone de Beauvoir, varoluşçuluğun feminen sesi.

“İkinci Cins” adlı eseriyle felsefede devrim yaptı. “Kadın doğulmaz, olunur.” diyerek, toplumun dayattığı rolleri sorguladı.

Kadın forumdaşlarımız burada hemen hisseder: “Evet ya, hep bir şey olmamız bekleniyor: iyi anne, düzgün eş, güçlü kadın…”

Simone’un dediği şu: “Hiçbiri seni tanımlamaz, sen kim olmak istiyorsan osun.”

Erkek forumdaşlarımız ise stratejik yaklaşıp der ki: “Yani artık kadınları çözmek daha mı zorlaştı?”

Evet dostlar, Beauvoir sayesinde “çözmek” yerine “anlamak” devreye girdi.

Çünkü o, varoluşçuluğu bir cinsiyetin değil, insan olmanın meselesi haline getirdi.

---

[color=]3. Albert Camus: “Hayat saçma ama limonata yapmak senin elinde.”[/color]

Camus, felsefenin karizmatik “cool çocuğu.” Sartre gibi teorik değil, daha pratik: “Hayat anlamsız olabilir ama güzel de olabilir.”

Onun “Sisifos Söyleni” adlı eseri, sürekli aynı taşı tepeye çıkaran Sisifos’un öyküsüdür.

Ama Camus burada trajedi değil, direnişi görür: “İsyan ediyorsan, hâlâ yaşıyorsun demektir.”

Erkek forumdaşlar bunu hemen bir stratejiye çevirir: “Yani taşın büyüklüğü değil, pes etmemek önemli.”

Kadın forumdaşlar ise duygusal bir perspektiften yaklaşır: “Yani hayatın zorluklarını kabul edip, içindeki anlamı bulmak.”

Camus tam da bunu anlatır: Hayat absürt olabilir ama kahkahalarla da yaşanabilir.

O yüzden Camus’yü şöyle özetleyelim: “Hayat bir tepe, taş ağır, ama manzara güzel.”

---

[color=]4. Kierkegaard: “Tanrı mı, Tinder mı? Seçimini yap.”[/color]

Danimarkalı filozof Søren Kierkegaard, varoluşçuluğun erken dönem temsilcilerinden biri.

Ama dikkat edin, o Sartre gibi “Tanrı yok” demez; aksine, Tanrı’yı aramanın sancısını anlatır.

Onun için varoluş, sürekli bir seçim yapma krizidir.

“Ya Tanrı’yı seçersin ya da kendi yolunu.”

Erkek forumdaşlar burada hemen plan yapar: “O zaman hedefi net belirle, kararsız kalma.”

Kadın forumdaşlar ise hisseder: “Yani bazen kalbinle aklın savaşı, aslında varoluşun kendisi.”

Kierkegaard tam olarak bunu demek ister: İnanç, aşk, karar – hepsi aynı masada oturur, senin sadece yer seçmen gerekir.

Ve forum ortamında olsa şöyle derdi:

> “Kararsızsan, bir çay koy, düşün; çünkü bazen doğru seçim bile seni mutsuz edebilir ama seni sen yapar.”

---

[color=]5. Nietzsche: “Tanrı öldü ama kahkaha hâlâ yaşıyor.”[/color]

Nietzsche felsefenin “punk rock” figürü.

Sürekli düzeni yıkmak istiyor: Tanrı öldü, ahlak çöktü, yeni değerleri sen yarat diyor.

Ama bunu öyle bir üslupla söylüyor ki, sanki tüm insanlıkla kafa buluyor.

Erkek forumdaşlar hemen plan çıkarır: “Yani kuralları ben koyuyorum, süper!”

Kadın forumdaşlar ise empatik bir not düşer: “Ama sorumluluğu da sen alıyorsun, o kadar kolay değil.”

Nietzsche için “üstinsan” kavramı, başkalarını ezmek değil, kendi sınırlarını aşmak.

Yani kendi varoluşunun patronu olmak.

Ama Nietzsche’nin ironisi şudur: bu kadar güçlü olmayı isterken, sonunda kendi düşünceleriyle yanar.

Yani forumda olsaydı, muhtemelen “Ben demiştim.” yazan ilk kişiydi.

---

[color=]6. Forumdaşların Yorumları: Siz Hangi Filozofsunuz?[/color]

Şimdi gelelim eğlenceli kısma!

Bir düşünün sevgili forumdaşlar:

- Hayatın saçmalığını kabullenip gülüp geçiyorsanız siz bir Camus’sünüz.

- Her şeyin sorumluluğunu üstlenip plan yapıyorsanız tam bir Sartre’sınız.

- Duygusal dengeyi bulmaya çalışıyor, empatiyle hareket ediyorsanız Beauvoir’sınız.

- İnançla çelişiyor ama yine de umut ediyorsanız Kierkegaard’sınız.

- Kuralları yıkıp kendi yolunuzu çizenlerdenseniz, hoş geldiniz Nietzsche kulübüne.

Peki sizce?

Hangi filozof forumda hangi konuda tartışma açardı?

Sartre “forum kurallarını sorguluyorum” derdi, Nietzsche “kurallar yok” yazardı, Beauvoir “önce kadın moderatör olsun” diye öneri sunardı muhtemelen.

Camus ise “hepsi saçma ama eğlenceli” deyip kahvesini alırdı.

---

[color=]7. Sonuç: Varoluşçuluk, Hepimizin Gündelik Dramı[/color]

Aslında varoluşçuluk sadece felsefi bir akım değil; her sabah “Bugün ne giyeceğim?” diye düşünüp, “Zaten ne anlamı var?” diyen herkesin ruh hali.

Herimiz küçük Sartre’lar, minik Beauvoir’lar gibi kendi anlamımızı yazıyoruz.

Bazen ciddi, bazen komik, ama her zaman “kendimiz olma” çabasıyla.

O yüzden sevgili forumdaşlar, hayatı çok ciddiye almayalım.

Çünkü belki de Camus’nün dediği gibi:

> “Saçmalığın farkına varmak, yaşamanın en eğlenceli kısmıdır.”

Şimdi siz söyleyin:

Siz hangi varoluşçu ruh halindesiniz bugün?

“Her şeyin anlamı var” diyenlerden misiniz, yoksa “anlamı ben yaratırım” tayfadan mı?

Yorumlar sizde, felsefe kahveleri benden! ☕